12 Nisan 2012 Perşembe

The Adjustment Bureau

The Adjustment Bureau - Kader Ajanları

Yönetmen : George Nolfi
Bilim - Kurgu, Gerilim, Romantik



Genç politikacımız David Norris'in (Matt Damon) güzel balerin kızımız Elise (Emily Blunt) ile karşılaşması ile başlayan filmimiz, David'in Elise ile aşkına engel olmaya çalışan gizemli güçleri farketmesi ile devam eder.


Film özetle; Size yazılmış bir kader var, biz yazdık biliyoruz diyen melekler! ile hayır ben o kaderi değiştiririm aşkım için diyen David'in koşuşturması, kapışması vs. Film de bolca kovalama var ama eğlenceli diyebilirim.



Öncelikle film çok akıcı, sıkılmadan izlenecek bir film. Aşk ön planda, bilim kurgu öğeleri daha arka planda aslında. Kaderlerine karşı çıkan 2 insan, insan kaderini kendi yazabilir gibi bir mesajı vardı sanırım ama filmin sonunda "yok canım, baktık siz çok inatçısınız biz sizin kaderinizi yeniden yazdık" tarzı yaklaşımda iyiydi :) Kaderi değiştirmek elimizde mi? Eh işte!? Bir de gerçekten aşık olunca herşeyi karşımıza alabiliriz de demeye çalışılmış olabilir.



Film de ilahi öğeler, tanrı, melekler falan gayet bürokratik bir şekilde sunulmuş bize. Yani yukarı da bir sistem var gayet güzel işliyor :)

Bence keyifle izlenecek bir film, filme derin anlamlar yüklenmesine de gerek yok ama.

IMDB Puanı: 7.1

7 yorum:

  1. hmm gormek lazım bu fılmı :)
    bu arada blogunu yenı kesfettım, takıpteyım.benımkıne de beklerım :) sevgıler..:)

    http://zeysfashionroom.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  2. bu filmi daha izlemedim merak ediyorum;)
    http://editorist1783.blogspot.com/2012/04/ne-giydim-black.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tavsiye ederim güzel, akıcı bir filmdi.

      Sil
  3. blunt pek severim.
    bunu da yazıp silmiştim.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence silme. Okumak keyifli oluyor :)

      Sil
  4. The Adjusment Bureau (2011)

    Matt Damon/Emily Blunt

    Bir haftadır Siyah Kuğu’yu izlemekten kaçıyorum. Sarsılacağımı bildiğim için. Çok beğeneceğimi. Darren Aronofsky yönetmen bir kere. Pi ile kafamızı karıştırdı, Bir Rüya için Ağıt ile etkiledi. Konu bale. Üstelik Kuğu Gölü, Çaykovski. Portman kuğu rolünde. Ve iyilikle kötülüğün çarpışması. Ve hedefe odaklanma. Şimdiden, 2011’de şimdiye dek izlemiş olduğumuz en iyi film olacağını tahmin ediyorum. Dvd veya pc’de de izlemek istemem. Sinemada izlenmeli ilk kez. Sonra zaten kaç kez daha izlerim acaba.

    Siyah Kuğu yerine, bir diğer balerinin başrolde olduğu Kader Ajanları’nı izlemeyi yeğledim bugün. Hava güzeldi ve Siyah Kuğu ile dağılmak istemiyordum. Daha hafif bir film olmalıydı. Ama aslında bunların hepsi birer bahane. Emily Blunt’ı izlemeye gittim kısacası. Geçen yazdan bu yana, Amy Adams ile birlikte en sevdiğim iki oyuncudan biri Emily Blunt.

    Emily. Nasıl anlatsam ki. Başarılı, yetenekli. Sinemada oynadığı belli bir tür rol yok. Her rolü oynuyor. Ve çok güzel. Ah o gözler. Şirin, çekici. Her şey var yani. Ve ne ses, ne aksan. Baştan çıkarıcı işte. Yani hep o oynasın biz de gözlerimizi ayırmadan ona bakalım. Diğer çok başarılı sinema oyuncuları gibi o da. Sadece sinema ile ilgilenmiyor. İyi bir müzisyen, tiyatrocu. Scarlett Johannson gibi yani. Şeytan Prada Giyer, Jane Austen Kitap Kulubü ve Sevgili Hedefim, birkaç sevdiğimiz filmi.

    Kader Ajanları’nı izlemek için başka nedenler de var. Filmin öyküsü Phillip K. Dick’ten alınma. Eh, Blade Runner, Minority Report, The Screamers. Bilimkurgu romanları sevip de Dick’i bilmeyen var mı. Türünün efsanelerinden. Bir de başrolde usta oyuncu Matt Damon var. Kişisel oyuncu galerimde yer almasa da, her zaman izleyebileceğim, güvenilir bir oyuncu benim için. Onu, öncelikle, Highsmith’in Bay Ripley’i olduğu için seviyorum, bir de Bay Bourne olarak. Karizmatik Terence Stamp de filma hava katmış.

    Kader Ajanları, bir bilimkurgu macerası ama aslında güzel bir aşk filmi. Politikacı ile balerinin aşkı. Çok sık rastlanmayan bir ikili. Aynen, Aşk Tesadüfleri Sever gibi bir konusu var aslında. Tesadüflerle ilerleyen bir aşk. Ama bu aşk, Orwell’in 1984’ünde olduğu gibi bilinmeyen güçlerin gözetimi altında, yani birileri bizi gözetliyor, demek istiyor film, o yüzden hiçbir şey tesadüf değil, gibi.

    Sürükleyici bir aksiyon aynı zamanda. Her aksiyonda olduğu heyecanlı takip sahneleri var.
    Hafif bir seyirlik olmakla birlikte filmin Philip K.Dick’ten gelen konusu, bir iki önemli sorunsalı işliyor. Tabii ki, Amerikan tarzı sosa yatırılmış, terbiye edilmiş olarak.

    Özgür müyüz, özgür irademizle mi davranıyoruz, özgür davranmayı seçersek, dilediğimizi yapabilir miyiz gerçekten, yoksa bir yerde engellenir miyiz?

    Dilediğimiz gibi mi yaşıyoruz, yoksa tüm yaşadıklarımız önceden belirlenmiş bir planın parçası mı? Doğduğumuz andan itibaren kaderimiz belli mi?

    Ve aşk için yaşantımızı değiştirir miyiz, nelerden vazgeçeriz?

    Emily Blunt için bir çok erkek izleyici sanırım çok şeyden vazgeçer.

    YanıtlaSil