26 Eylül 2012 Çarşamba

Detachment

Detachment

Yönetmen: Tony Kaye
Dram
ABD – 2011

 

Önceden uyarmak istiyorum; Sakın, "Bir öğretmen gelir ve sınıftaki çocukların hayatını değiştirir" temalı bir film beklemeyin. Bu öyle bir film değil, iyi ki de değil.
 
 

Film Albert Camus'un "Ve hayatımda aynı anda hiç böylesine kopmuş ve bir o kadarda kendimde hissetmemiştim." cümlesi ile başlıyor. Daha sonra öğretmenlerin konuşmaları ile devam ediyor. Nasıl öğretmen olduklarını anlatıyorlar. Bazıları annesi öğretmen diye bu meslekten nefret etmiş (Kendimi gördüm sanki), bazıları kasırga da okul tatil diye. Sonra vazgeçememişler.. Henry geliyor ekrana ve o güzel cümleleri kuruyor ; "Buradaki öğretmenlerin çoğu, bir gün bir farklılık yaratabileceklerine inanıyordu. Bu dünyanın zorluklarını anlamamıza yardım edecek ve bize yol gösterecek birine sahip olmanın ne kadar önemli olduğunun farkındayım. Ben büyürken yanımda böyle biri yoktu." En son cümle Henry'i anlamamıza yardımcı olacak nitelikte.


Henry Barthes (Adrien Brody) bir yedek öğretmen, öğretmen boşluğu olan okullarda geçici olarak çalışıyor. İdealist bir öğretmen profili bekleyemeyiz Henry'den. O kendisine verilen süre içerisinde, kendisinin de aşağıdaki cümleler de anlattığı gibi sadece boşluk dolduruyor.

“Vaktimin çoğunu beladan uzak durup sorumluluk almamak için harcıyorum. Ben sadece yedek öğretmenim. Bir şeyler öğretme sorumluluğum yok. Tek yapmam gereken düzeni korumak. Sınıfta kimsenin birbirini öldürmeden gelecek döneme geçmesini sağlamak.”


Bu cümlelerin dışında, otoriter olduğunu söyleyebilirim. Yani sınıfta öğrencilere belli bir davranış şekli var ve kendisi de aynı karşılığı almak istiyor. Tartışmaya girmiyor, istemeyeni sınıftan gönderiyor. Kendisine yapılan herhangi bir saygısızlığı sakince karşılarken, bir öğrenciye yapılanı ise asla affetmiyor. Kendi cümleleri ile ; "O bir çanta. Onun hisleri yok. İçi bomboş. Benimde hislerim yok. Beni incitemezsin." Yine satır aralarını okursak, Henry'nin kabuğuna fazlası ile çekilmiş ve kendini soyutlamış bir insan olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Aslında okulda olanlarla pek ilgilenmiyor. Meredith (Betty Kaye) isimli öğrencinin Henry'i çizdiği resim aslında Henry'i çok net anlatıyor. Meredith ise anlaşılamayan, destek olunmayan, belli kalıplar içerisinde tutulmaya çalışılan ama yeteneği ve zekası sebebi ile standart kalıpların içerisinde tutunamayan bir gencin üzücü hikayesini yansıtıyor bize. Babasının şu sözleri ise durumunu özetliyor. "Seni ve yaratıcı hobilerini desteklemeyeceğim. Tamam mı? Hiçbir halta yaramayan sanat projelerinden bıktım artık!"



Filmin bu konu ile ilgili olarak güzel bir önerisi var;
"İnsanlarda ebeveyn olmadan önce bazı şartlar aranmalı ve bu konuda onlara eğitim verilmeli. Bunu evde denemeyin!!"

Henry okul hayatında ne kadar kendini kapatsa da gerçek yaşamımda yaşadığı sorunlar, aklını kaybetmek üzere olan dedesi (Louis Zorich)  ile olan ilişkileri ve geçmişinden gelen dram da yeterince ağır. Bütün bunların yanında yolda karşılaştığı ve bir şekilde hayatına giren Erica’ya (Sami Gayle) karşı kayıtsız kalamıyor. Sorumluluk almama duygusunu daha fazla bastıramıyor. Nereye kadar kaçabilirsiniz?? O kadar temkinli ki, bunu elden bırakması da çok zor. Henry’nin hayatının içine girdikçe, film sadece okul etrafında kalsaydı, tek düze kalabilecekkençok farklı bir boyuta geçiyor. Büyük büyük cümleler sıkmıyor sizi, klişe gelmiyor. Oyunculuğun ve senaryonun da bunda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.



Çalışmaya başladığı okul ise zaten yeterince sorunlu. Öğrenciler ilgisiz, saygısız, okuldan yada derslerden başka herşeye ilgilerini vermişler, genelde zararlı şeylere. Ailelerinin ilgisizliği ve okulun yetersizliği onların hayatta bir yol bulmalarına engel oluyor. Öğrencilerde de bir kayboluş söz konusu. Veliler zaten asla sorumluluk almıyor ve en ufak bir sorunda okulu, öğretmenleri sorumlu tutuyorlar. Yan hikayeler olarak öğretmenlerin de hayatlarını görüyoruz. Okulda sorunlu, gerçek hayatta sorunlu. Öğretmenlerin de baş etmek zorunda oldukları durumlar pek kolay değil ve herkesin bir dayanma sınırı var. Öğrenciler ile anladıkları dilde konuşmaya çalışan, bazen onlara doğru yolu gösteremediği için bunalıma giren, kendini yetersiz hisseden, öğrenciler, veliler bir de sistem ile mücadele etmeye çalışan öğretmenler.. Özellikle Dr. Doris Parker'ın (Lucy Liu) isyanı izlemeye değer. Bazı öğretmenlerin isyanı ise daha farklı.


Film de belli aralıklarla Henry'nin kameraya konuştuğu sahneler var ve yer yer film devam ederken arka planda çizimler görüyoruz. Anlatılanlar ile ilişkili çizimler filme ayrı bir anlam katmış, anlatılanların derinliğini arttırmış ve görsel olarak da gözümüzde canlanmasını, farklı bir bakış açısı ile bakmamızı sağlamış.

Filmden gerçekten çok etkilendim. Film boyunca devam eden, sakinlik, durgunluk, yalın bir anlatım ama bütün bunların icinde o derinlik beni benden aldi. Farkındalığınızı arttıracak bir film olduğunu düşünüyorum.

"Hayallerinizi başkaları veriyorsa, herhangi bir şeyi nasıl hayal edebilirsiniz?.....
 Doğru olmadığını bildiğiniz halde, yalanlara kasten inanmak. Günlük hayatımızdan örnekler; Benim mutlu olmak için güzel olmam lazım. Güzel olmak için estetik yaptırmam lazım. Zayıf olmam, ünlü olmam, şık olmam lazım. Delikanlılar günümüzde, size kadınların s.... oldukları, onları b......, dövmeniz, aşağılamanız, onlardan utanmanız söyleniyor. Kadınlar, bir pazarlama kurbanı. Her gün 24 saat, hayatımız boyunca, bazı güçler, ölene dek bizi aptallaştırmak için sürekli çalışacak. Bu yüzden kendimizi savunmak ve bu saçmalığı beynimize sokma girişimleriyle mücadele etmek için hayal gücümüzü canlandıracak, vicdanımızı ve inanç sistemimizi geliştirecek tarzda okumayı öğrenmeliyiz. Zihnimizi savunmak ve korumak için okuma alışkanlığı kazanmalıyız.

Marcia Gay Harden, James Caan, Lucy Liu, William Petersen, Christina Hendricks gibi iyi oyuncuları öğretmen kadrosu eşliğinde izlediğimiz film bence oyunculuklar açısından da çok tatmin edici. Filmin müzikleri ayrı güzel.

Adrien Brody ise Henry'e can vermiş film de. Benim için Henry kesinlikle gerçek bir karakter.

Bu filmin kesinlikle atlanmayacak bir film olduğunu düşünüyorum. Çocuğunuz var ise yada öğretmenseniz kesinlikle izlenmeli.

Hepimizin buna ihtiyacı var, hangimiz okulda öğretmenimizden takdir gördüğümüzde sevinmedik yada annemiz/babamız bir konuda bizi desteklediğinde daha şevkle saldırmadık yapmak istediğimiz şeylere. Kendimize inanmak önemli ama bu bilince gelene kadar etrafımızda yol göstericilere ihtiyacımız var. Bizi anlayacak, destek olacak doğru insanlara.

Filmin bolca küfür içerdiğini de belirteyim, eğer çocuklarınız ile birlikte izlemek isterseniz diye.

IMDB Puanı: 7.7

25 Eylül 2012 Salı

My Left Foot - The Story of Christy Brown

My Left Foot

Yönetmen: Jim Sheridan
Biyografi, Dram
İrlanda - 1989


Christy Brown'un gerçek hayat hikayesidir. Beyin felci ile dünyaya gelen ve konuşma ve hareket etme kabiliyeti olmayan Christy'nin (Daniel Day Lewis) azmi ile neler başardığını anlatır bize. Sadece sol ayağını kullanarak yazı yazmayı sonra da resim yapmayı başaran Christy, doğduğundan beri zihinsel özürlü olduğunu söyleyenlerin aksine, okumayı, yazmayı, resim yapmayı, konuşmayı başarmış, hatta kitaplar yazmıştır.



Christy Dublin'de 22 çocuklu bir ailenin ferdidir. Filmi izlerken de farkedeceğiniz üzere, ne parasızlık ne de onca sıkıntıya rağmen o kadar çok çocuk bu ailenin sorunu değildir, Christy ise asla sorun olmamıştır. Annesinin ona olan inancı, kardeşlerinin ona asla farklıymış gibi davranması en büyük şansıdır. Annesi çocuğunun zihinsel olarak bir kusuru olduğunu asla kabul etmez ve ona yardımcı olmak için elinden gelen herşeyi yapar, kardeşleri onu kendi hayatlarına katarlar, sokakta onlarla birlikte oyunlar oynar, yeri geldiğinde onları korur, ailesine destek olur.



Oyunculuk açısından bakarsak, gerçekten hayran olmamak elde değil. Film bu kadar zorlu bir süreci ve deyim yerinde olursa ayağıyla hayata tutunmaya çalışan bir adamı anlatırken asla klişe duygu sömürülerine girmemiş. O harfleri yazmaya çalışırken yaşadığı zorluk, suratının ifadesi, ailesinin onu sabırla ve umutla izlemesi gerçekten çok etkileyiciydi. Daniel Day Lewis ise oyunculuk bu dedirtti izlerken.


Film ile ilgili tek sıkıntım, filmi izlemeden hemen önce kitabı okumayı bitirdiğim ve kitaba hayran olduğum, çok etkilendiğim için filmin bir yerden sonra bana yetersiz gelmesi oldu. Vikipedi filmin kitaptan uyarlama olduğunu söylüyor, bende ona inandım :) O yüzden kitapta ki bir çok detayı bekledim. İlk harflerini öğrenmesi, resim yapmaya başlaması gibi detayları, çocukluğunu izlemeyi daha çok istedim belki de. Çünkü zorlu süreç aslında ordaydı. Sanki çocukluk fazla çabuk geçti ve 19 lu yaşlara odaklanıldı film de. İçsel dünyasında yaşadığı sıkıntılar, kendini farketmesi, zaman zaman kendinden vazgeçmek istemesi gibi detaylara yer versede film, beklediğim kadar derine inmedi sanki.

Kitaptan ayrı tutarsam film tabi ki çok güzeldi. Ama filmi izleseniz bile kitabını okumanızı da şiddetle tavsiye edeceğim.

IMDB Puanı: 7.8

22 Eylül 2012 Cumartesi

The Lincoln Lawyer

The Lincoln Lawyer - Güneşin Karanlığında

Yönetmen : Brad Furman
2011 - ABD
Suç, Dram, Gerilim



Mick Haller (Matthew McConaughey) Lincoln marka arabasını ofisi olarak kullanan, genellikle önemsiz suçlar işlemiş (neye göre önemsiz?) serseriler ve suçluların davalarını savunmuş, onları kısa yoldan dışarı çıkarmasıyla o çevrede ünlü başarılı bir avukattır.

 


Ünlü, zengin bir playboy'umuz Louis Roulet ( Ryan Phillippe) cinayetle suçlanmaktadır. Kendisini savunması için Mick'i tutmak ister. Mick karşılığında alacağı paranın büyüklüğü ile gözleri kamaşarak bu davaya atlar, fakat işler umduğu gibi gitmez.

Aslında Mick'in en çok korktuğu şey suçluları dışarı çıkartmasının aksine, masum birisini içeri atmak. En büyük korkusu başına gelmek üzere.



Çok umudum olmadan başladığım ama sonrasında çok sürükleyici bir şekilde devam eden bir film oldu. Matthew McConaughey karizmatik ve zeki avukat rolünü gerçekten çok başarılı bir şekilde oynamış. Temiz, iyi, adalete bağlı bir avukat beklemeyin ama ona kötü biri de diyemezsiniz. Herkesin kafasında kendine göre br adalet sistemi vardır zaten, bu suçludur, değildir, bunun cezası budur diye.


Şunu da belirteyim "Güneşin Karanlığında" ne demek Allah aşkına?? Filmin hangi kısmı size bu isim için ilham verdi? Kim çeviriyor bu filmlerin isimlerini kendisi ile tanışmak istiyorum!!
Filmimiz Michael Connelly'nin kitabından uyarlama, (Kitabın ismi de Güneşin Karanlığında olarak çevrilmiş, nereden ilham alındığı belli oldu, o da saçma ya neyse) Kitabı okumadığım için o kısım hakkında yorum yapamayacağım ama araştırdığım kadarı ile güzel bir uyarla imiş. Konuyu beğenirseniz aslında önce kitabını okumak sanırım daha mantıklı olur.

Ben izlediğim için pişmanlık duymadım, aktı gitti film ve müzikleri de bir harikaydı. Eee her gün karşımıza böyle karizma adamlar çıkmıyor tabi, seyrine doyum olmadı.


IMDB Puanı: 7.3

10 Eylül 2012 Pazartesi

Polisse

Polisse

Yönetmen: Maïwenn
2011 - Fransa
Suç, Dram


Film Paris Çocuk Koruma Birimindeki gerçek olaylara dayanmaktadır.

Bu birimde çalışan bir grup polisin hayatı ve birimde yaşanan olaylar konu ediliyor film de. Taciz edilen küçük çocuklar, tecavüze uğrayan genç kızlar, internette kendini teşhir eden gençler, çocuklarını zorla evlendirmek isteyen yada onları suç unsuru olarak kullanmak isteyen aileler.

 
Film sadece birimdeki vakalar gözümüze sokulmamış, olaylar ile birlikte polislerin hayatlarından da kesitler izliyoruz, bu da bence filmi sadece belgesel olmaktan çıkararak "gerçek" birşeyler izlediğimiz duygusunu arttırmış.


Polislerin hayatlarının da çok yolunda olduğunu söyleyemeyeceğim. Zaten yapılan iş fazlası ile kabul edilemez ve zor, bunun yanında kendi hayatlarında boşanmalar, çocuklar, sorunlar, ruhsal olarak da (benim izlenimim) işin yaratmış olduğu stres ve bazen olanları kabullenememe durumu var. Bunun çok normal olduğunu da kabul etmek zorundayız bence, çünkü bu iş "normal" bir iş değil. Bütün gün babası tarafından taciz edilmiş küçük bir kızın anlattıklarını dinlediğinizi düşünün yada okulda öğretmeni tarafından tecavüze uğramış bir çocuğu.. Kendi çocuğunuzu okula göndermek ister misiniz? Bir daha herhangi birisi ile yalnız bırakmak?


Tecavüz sonucu hamile kaldığı bebeği, ölü doğunca bebeğinden özür dileyen bir genç kız düşünün.. Genç kız demek fazla oldu, sadece çocuk!!


Ya da sokakta kaldığı, parası olmadığı için şubeye sığınan fakat çocuğuyla birlikte kalacak yer bulunamadığından, çocuğunu onlara emanet edip gitmek zorunda kalan bir anne ve o annenin arkasından çaresizlikle ağlayan bir çocuk ( O gözyaşları pek dayanılır gibi değildi!)  Aileleri onları kullanmasın diye bir gece toplanıp, yurtlara gönderilen çocuklar?


Kızı için doğrusunun (!!) bu olduğuna emin olduğundan onu istemediği halde kuzeni ile evlendirmek isteyen bir babaya, bunun kızına tecavüz edilmesinin önünü açtığını, kendi rızası olmadan yapılan bir evliliğinde kadına tecavüz sayıldığını anlatmaya çalışın.. ( Film de en beğendiğim sahne budur!! Çünkü her şeyin kılıfını "din" ile bulmaya çalışanlara güzel bir cevap verdiğini düşünüyorum)



Film yer yer eğlenceli sahneler içerse de, fazlası ile zorlayıcı. Aklımda yüzlerce sahne dolanıyor film ile ilgili, yazmak yada hatırlamak bile fazlası ile zor, ki unutmak pek mümkün olmadığı halde.
Bir babanın kızını " çok fazla sevmesini" aklım almıyor.. Bir Öğretmenin öğrencisine tecavüz etmesini aklım almıyor, genç bir kızın internette soyunup ailesini cezalandırmak istemesini de, başka bir kızın sırf cep telefonu için yine kendi yaşıtı bir kız tarafından, 3 tane erkek arkadaşı ile cinsel ilişkiye girmeye zorlanmasını ve sırf bir cep telefonu için bunu yapmakta hiç tereddüt etmemesini aklım almıyor. Kızına tecavüz etmiş bir babanın, bunu rahatlıkla söyleyebilmesini ve sonuna " yüksek yerler de tanıdıklarım var" diyerek utanmadan, korkmadan yaptığı şey için ceza bile almayacağını ima etmesini de.. O yüksek yerlerde ki tanıdıklarında küçük bir kıza tecavüz edebilmiş birini koruyabildiklerini de..

Bunların gerçek olması.. Aslında bildiğimiz şeyler olması.. Kimi kimden koruyorsun ki? Bir çcocuğun annesinden yada babasından korunması gerekmez, anne ve babanın o çocuğu koruması gerekir!!

Zaman zaman kopukluk hissedebilirsiniz film de, polislerin hayatları ile ilgili bölümlerin bazılarında "acaba fazla mı, bu bölümlere gerek var mı?" hissine kapılabilirsiniz. İlk başta benim de fazla bulduğum sahneler vardı (Atış talimleri vs) , sonra üzerinde düşününce film de polislerle birlikte olayların için de olduğumuzdan, onların da hayatının içinde olmamız gerekliydi diye bir sonuca vardım. Ve gerçekten o film sadece ve sadece birimdeki olaylar üzerine olsaydı bence izlenmesi çok daha zor olurdu.

Ve böyle birim olmasının bile yetersizliği.. Teşkilat içerisinde bile yeterli saygı ve önemi görmemesi ise diğer bir acı gerçek.

Aklınız alır, içiniz kaldırır, yüreğiniz dayanırsa izleyin.

IMDB Puanı: 7.3

4 Eylül 2012 Salı

Donnie Darko

Donnie Darko

Yönetmen: Richard Kelly
2001 - ABD
Dram, Gizem, Bilim-Kurgu

 
 
Biraz ortalık karışabilir bu filmi anlatırken, ben izlerken özellikle sonunda biraz karıştım çünkü. Ama izlemekten çok keyif aldığım filmlerden biri oldu. Ayrıca belirtmek isterim ki, müzikleri de bir harikaydı.
 
Film 80 lerin sonunda geçiyor. Donnie (Jake Gyllenhaal)  piskolojik sorunları olan 16 yaşında liseli bir genç. Film de şizofren olduğu iddası var. Geceleri onu uyandıran ve talimatlar veren bir tavşan görüyor. Ayrıca psikolojik destek alıyor.  Bir ablası ve bir kız kardeşi var. Görünür de sorunsuz bir aile.
 
 
Benim özellikle ilgimi çeken detaylar;
Yemek masasında iki kardeşin, küçük kardeşleri ve anne babaları yanlarındayken gayet küfürlü bir şekilde tartışmaları ve kimsenin buna pek tepki vermemesi. Donnie'nin annesine "Kaltak" diyebilmesi ve bunun çok sakin karşılanması. Dejenere gençlik? (Ne kadar doğru tanımladım bilemiyorum ama)
 
 
 
Donnie okulda da uyumsuz bir öğrenci, aslında uyumsuz demek bana yanlış geliyor. Çünkü savunduğu herşey düzene ve sisteme karşı. Yani aslında doğru olanı yüksek sesle söylüyor. Özellikle ilgimi çeken sahnelerden birisi, hayatta ki herşeyi sevgi ve korku olarak ayırmaya çalışan öğretmenine karşı yaptığı konuşma idi.
 
Öğretmen: ling ling yerde parayla dolu bir cüzdan bulur. cüzdandaki parayı alıp, cüzdanı ehliyetin üzerinde yazan adrese götürür.''
Donnie: kusura bakmayın, bayan farmer. bunu anlayamıyorum.
Ö: nereye uygunsa orayı x'le işaretleyeceksin sadece.
D: ne yapılacağını biliyorum ama olayları öylece iki kategoriye ayıramazsınız. her şey bu kadar basit değil.
Ö: yaşam çizgisi bu şekilde bölünmüş ama.
D: ama yaşam bu kadar basit değil.yani ling ling parayı geri vermese ne olacak ki? bunun korkuyla ya da sevgiyle bir alakası yok.
Ö: sevgi ve korku insanların en derin duygularıdır.
D: tamam ama beni dinlemiyorsunuz. hesaba katılması gereken başka şeyler de var; insani duyguların tüm spektrumu gibi mesela. her şeyi öyle iki kategoriye ayırıp geri kalanları görmezden gelemezsiniz!
Ö: verilen ödevi tamamlamazsan sıfır alacaksın.
 
 
Tabi ki bu filmde de gençlere doğru şeyler öğretmeye çalışan idealist edebiyat öğretmenimiz Karen (Drew Barrymore) var, fakat ne yazık ki okulda ömrü pek uzun olamıyor. Her zaman bu böyle değil midir zaten?
 
Donnie tavşanın verdiği talimatlarla bir çok şey yapıyor, okulun su basması, okula gelen kişisel gelişimci arkadaşın evinin yakılması ve adamın bütün pisliklerinin ortaya dökülmesi vs vs.. Aslında tavşanın doğru şeyler yaptırdığını da düşünmeye başlıyorsunuz. Ben düşündüm şahsen. Gretchen (Jena Malone), Donnie'nin kız arkadaşı. Sadece o Donnie'yi anlıyor gibi etrafında, çünkü onunda bolca sorunları var. Roberta Sparrow var bir de ve gizemli kitabı. O kitabı okusak birşeyler çözeriz sanki :)
 
Psikolojik tedavi durumu var. Ne kadar doğru bir tedavi altında Donnie tartışılır. İlacı verdim, düzelicek. Düzelmedi mi? İlacın dozunu arttıralım. Ne güzel dünya ohh mis.

Donnie'nin tavşanın talimatları ile dışarı çıktığı bir gece eve jet motoru düşüyor. Tam da Donnie'nin odasına ve o dışarı da olduğundan kurtuluyor. (Bu kısım önemli)
 
Ve son. Merhaba, şaşırmaya hazır mısınız? Sonunu söylemesem çok daha iyi olur düşüncesi ile ben kendi sorularımı sıralamak istiyorum.
 
Şimdi bütün bunlar ne idi? Gerçekte olamayacağı bir insan gibi davranmaya çalışan Donnie'nin hayal gücü mü? (Hayallerinde bir sevgisi oldu, okulu birbirine kattı vs. ) Paralel Evren mi? Zaman da ileriye gidiş yada geriye dönüş? Peki bütün olacakları biliyorsa Donnie neden o yataktan kalkmadı ve o aptal sırıtış neydi? Donnie olanları görüp geri mi döndü? Yazdığı geleceği beğenmedi mi? Bütün film boyunca geçmişimi izledik? Kendini mi feda etti Gretchen için?
 
 
 
Ve filmden aklımda kalan en güzel replik;
 
-neden o salak tavşan kostümünü giyiyorsun?
-neden o salak insan kostümünü giyiyorsun?

http://www.donniedarkofilm.com/ Filmin internet sitesi, şifre çözmeyi severseniz sizi güzel şeyler bekliyor. Site ödül de almış okuduğum kadarıyla.

Yazdım ve arkasından bir daha okumayacağım ble yazdığımı :) Anlayan bir gelsin bana doğru lütfen.. Her türlü fikre açığım bu film ile ilgili. Yoksa bende mi bir sapşallık var, bu kadar karıştım? Ama asla izlediğime pişman değilim. Hatta dur bir daha izleyeyim..

Bu arada yönetmenin ilk filmi ama sonrasındaki filmleri çok başarılı değil anladığım kadarıyla. (Neye göre, kime göre tartışılır başarı durumu ama)

IMDB Puanı: 8.2